Askeriyede Yaralanma Nedeniyle Nakdi Tazminat Davası
İçerikler
ToggleAskerî görevin doğası gereği, askerler diğer meslek gruplarına kıyasla daha yüksek bir yaralanma ve ölüm riski altındadır. Görevi sırasında kaza, çatışma, tatbikat veya benzeri olaylar sonucu bedensel zarara uğrayan askerî personel, bu zararlarının karşılanması için nakdi tazminat davası açma hakkına sahiptir. Nakdi tazminat, görev esnasında meydana gelen yaralanma veya ölüm nedeniyle devlet tarafından ödenen maddî bir tazminat türüdür. Bu kapsamda kusursuz sorumluluk ilkesi geçerlidir: Yani idarenin bir kusurunun bulunup bulunmaması aranmaz; görev ilişkisinden kaynaklanan yaralanma veya zarar hâlinde tazminat ödenmesi gerekir. Devlet, askerlerin görevi sırasında maruz kaldığı bedensel zararı karşılamak üzere 2330 sayılı “Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması” Kanunu ile düzenlenmiş tazminatlar öngörmüştür. Aynı zamanda görevi nedeniyle ağır şekilde malul olanlar sosyal güvenlik kapsamında da “vazife malullüğü aylığı”na hak kazanır (5510 sayılı Kanun). Özellikle terör veya çatışma sonucu yaralanmalarda (Harp Malullüğü) 3713 sayılı “Terörle Mücadele” Kanunu da ilave haklar sağlar.
Kimler Dava Açabilir ve Ne Zaman Açabilir?
Askerlik hizmeti sırasında yaralanan asker veya görev esnasında yaşamını kaybeden asker, kendisi veya hak sahipleri (eş, çocuklar, yasal mirasçılar) adına nakdi tazminat davası açabilir. Önemli olan olayın kamu göreviyle bağlantılı olmasıdır; örneğin bir tatbikat, operasyon veya görev dönüşü meydana gelen kazalar tazminat kapsamındadır. ASKERİN ÖZEL YAŞAMINDAKİ OLAYLAR VEYA HİZMETLE İLGİSİ KESİLMİŞ DURUMLARDA ORTAYA ÇIKAN ZARARLARDA TAZMİNAT HAKKI DOĞMAZ.

Tazminat talebi, olayın öğrenilmesinden itibaren 1 yıl içinde idari makamlara başvurularak gündeme alınmalı, her hâlükârda 10 yıllık genel zamanaşımı süresi içinde dava açılmalıdır. İlk adım olarak ilgili askerî birliğe veya Milli Savunma Bakanlığına idari başvuru yapılması gerekir. Bu başvuruya 30 gün içinde yanıt verilmemesi halinde “zımni ret” oluşur ve asker veya hak sahipleri idare mahkemesinde dava açabilir. Başvurunun reddedilmesi hâlinde ise ret kararının tebliğinden itibaren 60 gün içinde idare mahkemesine başvurulmalıdır. Süreler kaçırılmadığı takdirde, henüz sonuçlanmamış başvuru nedeniyle işlem süresi durur.
Dava Süreci ve Yetkili Mahkeme
Nakdi tazminat davaları idari yargıda görülür. Davalı genellikle Milli Savunma Bakanlığı’dır; yani personel adına söz konusu hakların ödenmesinden sorumlu kamu kurumuna karşı dava açılır. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’na göre, asker ya da hak sahibi idari başvuru yapıp 30 gün bekledikten sonra dava açabilir. Mahkemede, zararın görevle ilişkisi ve yaralanma derecesi bilirkişi raporuyla belirlenir. Mahkeme hizmet ilişkisinden doğan kusursuz sorumluluğu dikkate alarak karar verir.
Dava aşamasında mağdur askerin görevi, olayın şartları, kusur olup olmadığına bakılmaksızın maluliyet yüzdesi gibi hususlar değerlendirilir. Örneğin görev esnasında ağır kalıcı sakatlık geçiren bir erbaş için açılacak davada, bilirkişi uzmanları olayın görevle bağlantısını ve oluşan malullüğün oranını saptar. Mahkeme ise emsal düzenlemeler ve 2330 sayılı Kanun hükümleri doğrultusunda tazminat miktarına hükmeder. Gerektiğinde duruşma yapılabilir ve tarafların tanıkları dinlenebilir; ancak çoğu idari davada yazılı yargılama usulü yani dosya üzerinden inceleme esas alınır.
Nakdi Tazminatın Miktarı ve Hesaplanması
2330 sayılı Kanun’un 3. maddesi, ödenecek nakdi tazminat tutarlarını açıkça belirler. Buna göre:
- Ölüm hâlinde: Vefat eden asker adına kanuni mirasçılarına ödenecek nakdi tazminat, en yüksek devlet memuru brüt aylığının 100 katıdır.
- Ağır malullük hâlinde: “Yaşamak için gerekli hareketleri yapmaktan aciz” sayılan en ağır maluller için tazminat brüt aylığın 200 katına kadar çıkarılabilir.
- Diğer sakatlıklar için: Vefat veya ağır malullük dışında kalan maluliyet durumlarında, esas alınan tutarın %25–%75 arası bir oranında tazminat verilir. Bu oran yaralanan kişinin malullük derecesine göre belirlenir.
- Yaralanma hâlinde: Sadece yaralanma sonucu malul sayılanlar için tazminat tutarı brüt aylığın en fazla %20’si ile sınırlıdır. Burada maluliyet ve yaralanma derecesi esas alınır.
Tazminat hesaplanırken esas alınan “en yüksek devlet memuru brüt aylığı”, tazminat verilmesine karar tarihi itibarıyla en yüksek devlet memurunun ek göstergeli maaşıdır. Bu yöntem sayesinde hizmet esnasında ağır yaralanan veya yaşamını kaybeden askerlerin yakınlarına önemli bir maddî destek sağlanır.
Tazminat hesaplamasına askerlik rütbesi veya hizmet süresi doğrudan etki etmez, ancak maluliyet oranının belirlenmesinde mesleki kazanma gücü kaybı gibi kriterler değerlendirilir. Ayrıca mağdurun yaşı ve mesleğine devam edip edemeyeceği gibi faktörler de gerek bilirkişi raporunda gerek mahkeme dosyasında dikkate alınır. Pratikte, yüksek oranda malullük derecesi saptanan ve henüz genç olan bir askere ödenecek tazminat, daha düşük malullük oranı olan veya yaşlı bir personele kıyasla yüksek olacaktır. Askeriyede yaralanma nedeniyle nakdi tazminat davası ve daha fazlasına askeri avukat makalemizden ulaşabilirsiniz.
Örnek Dava Senaryosu
Örneğin, 2022 yılında bir uzman çavuş, tatbikat sırasında düşerek ciddi biçimde sakatlanmış olsun. Sağ ayağında yüksek oranda iş gücü kaybı ve %40 malullük oluşan bu personelin göreviyle doğrudan ilgili bir kaza sonucu yaralandığı tespit edilmiştir. Milli Savunma Bakanlığı’na yapılan başvurular sonucu idare, nakdi tazminat ödemeyi reddetmiştir. Bunun üzerine subayın açtığı idare mahkemesi davasında bilirkişi raporu, subayın %40 malul olduğuna ve yaralanmanın göreviyle bağlantılı gerçekleştiğine kanaat getirmiştir. Hakim, brüt aylığı örnek alınan en yüksek devlet memuru maaşını 25.000 TL olarak belirleyerek, subayın alınan hasar oranına göre %20’lik sınır dahilinde 5.000 TL tutarında nakdi tazminata hak kazandığına karar vermiştir. Mahkeme kararı kesinleşince bu tutar subayın maluliyetine ilişkin bankasına yatırılmıştır. Bu örnekte görüldüğü üzere tazminat miktarını belirleyen temel faktörler malullük oranı, hesaplamada esas alınan aylık tutarı ve yasal sınırlar olmuştur.
Yaralanmalı olaylar sonucunda yapılan başvurular üzerine Nakdi Tazminat Komisyonu tarafından maluliyetin tespit edilmemesi halinde, ilgili personele vazife malullüğü aylığı bağlanmamakta; ancak ödenen tazminat miktarının çoğu zaman yetersiz kalması nedeniyle, Borçlar Kanunu hükümleri uyarınca, idareye karşı kalan tazminat alacağının belirlenmesi ve ileride icrası amacıyla, tedavi giderleri, çalışma gücü kaybı ile ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan zararların tazmini için tam yargı davası açılmaktadır.
Kamu Hizmetinin Riski ve Kusursuz Sorumluluk İlkesi: İdarenin Tazmin Yükümlülüğü
Görev başında yaralanan askerlerin tazminat taleplerinde, idarenin hukuki sorumluluğu yalnızca hizmet kusuruna dayanmaz; aynı zamanda “tehlike ilkesi”ne dayalı kusursuz sorumluluk kapsamında da değerlendirilir. İdarenin yürüttüğü askerî hizmetler, doğası gereği yüksek risk içeren, zararın önceden öngörülse dahi her zaman önlenemediği faaliyetlerdir. Bu çerçevede, idare kusuru bulunmasa bile, kamu görevinin icrası sırasında meydana gelen zararlardan ötürü nakdi tazminat ödemekle yükümlüdür. İşte bu ilke, askeriyede yaralanan personelin hak arayışının en temel hukuki dayanağını oluşturur.
2330 sayılı Kanun, bu kapsamda “görev sırasında veya görev nedeniyle” meydana gelen olaylar neticesinde mağdur olan personelin tazmin edilmesini esas alır. Mahkeme kararlarında da sıklıkla vurgulanan bu ilkede, zararın idarenin fiilinden doğmuş olması yeterlidir; failin kusurlu olması gerekmez. Bu anlamda kusursuz sorumluluk, askeri hizmetlerin tehlikeli faaliyet kapsamında değerlendirilmesinden kaynaklanmaktadır. Örneğin bir askerin tatbikat sırasında patlayıcı eğitiminde yaralanması, idare tarafından öngörülüp önlenememiş olsa dahi, tazminat sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Zira patlayıcı eğitimi kamu hizmetinin doğası gereği olağan riskler barındırır ve idare bu riskleri üstlenmiş sayılır.
Yargı kararlarında, olayın idarenin denetimi altındaki bir kamu görevi sırasında gerçekleştiğinin ispatı halinde, idarenin tazmin yükümlülüğü kaçınılmaz kabul edilmektedir. Örneğin bir askerin görev yerindeki silah arızası nedeniyle yaralanması hâlinde, teknik kusur tespiti yapılmasa bile, idare bu zararın karşılanmasından sorumlu tutulmaktadır. Bu yaklaşımda esas olan, kamusal hizmetin organizasyonu ve sürdürülmesinde idarenin üstün konumundan kaynaklanan yapısal sorumluluğudur.
Bu nedenle asker kişilerin yaralanma durumlarında sadece hizmet kusuruna odaklanmak, birçok mağduriyetin karşılıksız kalmasına neden olabilir. Kusursuz sorumluluk, tam da bu hukuki boşluğun önüne geçmek amacıyla işlevsellik kazanmış ve 2330 sayılı Kanun kapsamında uygulanma alanı bulmuştur. Uygulamada, bu tür davalarda idarenin kusurunun ispat edilmesine gerek olmadan, görevle ilişkilendirilen bir yaralanmanın belgelenmesi yeterli olmaktadır.