İbranamenin Geçerliliği: Sigorta Şirketi Tarafından Ödeme Öncesi İmzalatılan Belgenin Hukuki Niteliği

Trafik kazaları sonrasında zarar gören kişilere yönelik sigorta şirketleri tarafından yapılan ödemeler, çoğu zaman bir ibranamenin imzalanması şartına bağlanmaktadır. Uygulamada matbu ve çoğunlukla standartlaştırılmış bu belgeler, ödeme yapılmadan önce zarar görene imzalatılmakta; bu da ileride zarar görenin kalan alacakları talep etmesini hukuken tartışmalı hâle getirmektedir. Bu noktada, ibranamenin gerçekten borcu sona erdiren etkili bir belge sayılıp sayılmayacağı, özellikle Karayolları Trafik Kanunu’nun 111. maddesi ışığında değerlendirilmelidir. Nitekim Yargıtay ve Hukuk Genel Kurulu kararlarında vurgulanan temel yaklaşım, ibranamenin geçerliliğini mutlak biçimde değil, ödenen tazminatın yeterliliği ile irtibatlı biçimde değerlendirmektedir.

Gerçek bir ibranamenin hukuken geçerli sayılabilmesi için, tazmin edilecek zarar miktarı ile ödenen tutar arasında bariz ve açık bir oransızlığın bulunmaması gerekmektedir. Aksi durumda, ibra belgesi teknik anlamda “makbuz” olarak değerlendirilecek ve borcu tamamen sona erdirici nitelik kazanamayacaktır. Bu konuda özel bir düzenleme içeren 2918 sayılı Kanun’un 111/2. maddesi, tazminat miktarını yetersiz veya fahiş olarak saptayan anlaşmaların, yapıldıkları tarihten itibaren iki yıl içerisinde iptal edilebileceğini hüküm altına almıştır. Bu hüküm uyarınca, zarar görenin iradesinin sakatlanıp sakatlanmadığını ayrıca ispat etmesine gerek bulunmaksızın, ödenen miktarın açık biçimde yetersiz olduğunun tespiti ile birlikte ibra geçersiz sayılabilecektir.

Hanka Whatsapp
İbranamenin Geçerliliği: Sigorta Şirketi Tarafından Ödeme Öncesi İmzalatılan Belgenin Hukuki Niteliği

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 04.02.2020 tarihli ve 2017/24 E., 2020/78 K. sayılı kararında da açıkça ifade edildiği üzere, KTK m. 111/2 kapsamında geçersiz sayılacak ibraname ve uzlaşmalarda öne çıkan kriter, objektif olarak belirlenebilecek “açık oransızlık”tır. Bu değerlendirme yapılırken, ibra belgesinin düzenlendiği tarih esas alınarak, davacıya ödenen miktarın gerçekte ne kadarının karşılığı olduğu hesaplanmalıdır. Eğer zarar kalemleri nazara alındığında, ödenen tutar gerçek tazminatın yalnızca cüzi bir kısmını karşılıyorsa, bu durumda ibra borcu sona erdirici etki doğurmaz ve davacı kalan zararını dava yoluyla talep edebilir.

Uygulamada sıkça karşılaşılan bir diğer sorun ise, sigorta şirketi tarafından teklif edilen ödeme tutarının henüz gerçekleştirilmeden önce ibraname imzalatılmasıdır. Bu tür durumlarda, henüz ödeme yapılmadan alınan ibra beyanlarının geçerliliği, sözleşmenin doğası gereği sorgulanmaya açıktır. İbra borcu sona erdiren bir hukuki işlem olduğundan, edimin ifasından önce yapılması halinde henüz ortada ifa edilmiş bir borç olmadığından dolayı bu tür ibraname hukuken zayıf bir nitelik taşır. Özellikle bu tür belgelerde ihtirazi kayıt da bulunmuyorsa ve sigorta şirketi matbu bir formu dayatmışsa, zarar görenin gerçek iradesini yansıtmayan bir işlemle karşı karşıya kalınmış olur.

Bu husus, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 07.05.2024 tarihli, 2022/1836 E. ve 2024/4273 K. sayılı kararında açık şekilde tartışılmıştır. Söz konusu kararda, ibra belgesine ihtirazi kayıt düşülmediği, ancak ödemeye esas teşkil eden şartlarda TBK m. 28 uyarınca aşırı yararlanma koşullarının ispatlanamadığı, ayrıca KTK m. 111’in uygulama alanının zorunlu mali sorumluluk sigortasıyla sınırlı olduğu tespit edilmiştir. Yargıtay, kasko sigortalarında bu hükmün uygulanamayacağı gerekçesiyle başvurunun reddinde bir isabetsizlik görmemiştir. Bu karar, KTK m. 111/2’nin yalnızca zorunlu trafik sigortası kapsamındaki anlaşmalara uygulanabileceğini, kasko poliçelerinde ise genel hükümlerin esas alınacağını açıkça ortaya koymaktadır.

Öte yandan, sigorta şirketinin yaptığı ödemeye esas teşkil eden şartların, taraflarca adil biçimde müzakere edilip edilmediği de önemli bir faktördür. Zarar görenin bilgisizlik, deneyimsizlik ya da ekonomik sıkıntı gibi sebeplerle matbu bir belgeyi imzalamış olması, bazı durumlarda Türk Borçlar Kanunu’nun 28. maddesi kapsamında “aşırı yararlanma”ya (gabin) dayalı olarak iptal gerekçesi oluşturabilir. Ancak bu hükmün işletilebilmesi için bu durumların somut olarak ispatlanması zorunludur. Yargıtay’ın yukarıda anılan kararında da bu noktaya dikkat çekilmiş ve aşırı yararlanma koşullarının davacı tarafından ispatlanamadığı belirtilmiştir.

Sonuç olarak, sigorta şirketleri tarafından ödeme yapılmadan önce imzalatılan ibranamelerin hukuken bağlayıcı olup olmadığı, tek başına belgenin adı ya da imzalanmış olmasıyla değil; belgeye konu ödeme tutarının gerçek zarar karşısındaki yeterliliği, taraf iradelerinin serbestçe açıklanıp açıklanmadığı ve ibra belgesinin düzenlenme tarihindeki koşulların bütüncül değerlendirilmesiyle belirlenmektedir. KTK m. 111/2 hükmü, sigorta ödemelerinde zarar gören lehine koruyucu nitelikte olup, özellikle açık oransızlığın mevcut olduğu durumlarda ibra hükümlerinin geçersizliğine dayanak teşkil eder. Ancak bu hüküm, yalnızca zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamında geçerli olup, kasko poliçeleriyle yapılan ödemelerde genel hükümler çerçevesinde değerlendirme yapılmaktadır. Bu nedenle zarar görenlerin, sigorta şirketi ile yaptıkları anlaşma ve ibra işlemlerini hukukî denetimden geçirmeden kabullenmemeleri ve gerektiğinde uzman hukuki destek almaları hayati önem taşımaktadır.